Yüksek kur zararları, vergi gelirlerinde azalma bilançolarda bozulma yaratır. Bizim vergi yasaları, işletme kârlarının üçte ikisini yutan sadece üçte birini işçi ödemleri, yatırım, yönetim, pazarlama, vergi, sigorta, Ar-Ge gibi harcamalara bırakan finansman giderlerinin vergi matrahından nasıl tenzil edileceğini yazmamıştır. Konu, vergi ilişkisinin aktif tarafı olan vergi yönetimi tarafından genel düzenleyici işlemlerle belirlenmektedir. Belki de böyle konjüktürel dalgalanmalara açık bir konunun, yapımı ve değiştirilmesi zor olan yasa düzeyindeki bir düzenleme yerine daha esnek olan genel düzenleyici işlemlere bırakılması doğru olanıdır. Esasen önemli olan yetkinin kim tarafından kullanılacağı değil, ihtiyaçlara uygun kullanılmasıdır. Bugüne kadar ki uygulamalarda finansman giderinin muhasebeleştirilmesinde bu giderin bağlı olduğu kredinin harcandığı varlığa bakarak kural konmuştur. Örneğin, 238 Sıra No.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği, emtianın satın alınıp işletme stoklarına girdiği tarihe kadar oluşan kur farklarının maliyete intikal ettirilmesini zorunlu tutmuştur. Stoktaki emtia ile ilgili olarak daha sonra ortaya çıkacak kur farklarına gelince bunların gider yazılması veya maliyete intikal ettirilmesini mükellefin isteğine bırakmıştır.
Emtia ile ilgili faizler de ise, mükellef bütünüyle serbest bırakılmıştır. İster yolda, ister stokta olsun işletmelerin emtiayla ilgili faizleri gider veya maliyet unsuru yapmaları kendi isteğine bırakılmıştır. Emtia ile ilgili doğan faizlerin muhasebeleştirilmesinde mükellefin inisiyatifini esas alan yaklaşım, yatırımlar söz konusu olunca esirgenmiştir. 163 Seri No.lu Genel Tebliğ’de yatırımlarda kullanılan kredilerle ilgili faiz ve kur farklarından yatırımın aktifleştirildiği hesap dönemi sonuna kadar olanların gayrimenkul maliyetine eklenmesini zorunlu tutulmuştur. Bizim vergi ve muhasebe mevzuatımıza göre bir yatırım ister bir yıl ister 10 yıl sürsün işletmenin üstlendiği faiz ve kur farkları bu yatırım devam ettikçe “Yapılmakta Olan Yatırımlar” hesabındaki yatırım maliyetine ilave edilerek aktifleştirilir. Daha sonra yatırım tamamlandığında aslına dönüştürülerek aktif hesabı değiştirilir. İşte, ancak bu aşamadan sonra bu faiz ve kur farkları; fabrika binası, tesis, makine, cihaz, demirbaş vb. için belirlenen amortisman süresince amortisman ayırmak suretiyle giderleştirilir. Bu hesapla, fabrika binası için ödenen dünya kadar faiz ve kur farkı o da fabrika tamamlanıp kullanılmaya başladıktan sonra 50 yılda giderleştirilir. Gerçekten de bir yatırım için kredi yatırım süresince alınır, faiz olsun kur farkı olsun önemli bölümü daha yatırım tamamlanmadan oluşur. Denebilir ki, ne var bunda lehe oluşan kur farkları yönünde de aynı yaklaşım benimsenmiştir. Açmak gerekirse, Tebliğ, aktifleştirme işleminin gerçekleştiği dönemin sonuna kadar lehte oluşan kur farklarının maliyeti azaltmak suretiyle muhasebeleştirilmesi öngörmektedir. Gerek aleyhte ve gerekse lehteki kur farklarının aynı yöntemle maliyetlerle ilişkilendirilmesi ilk bakışta bir dengenin sağlandığını akla getirmektedir. Ancak, ülkemizde döviz kurunda geri gitmeler pek nadir ve kısa süreli olur. Haliyle bu tarz farklar tutar olarak pek önem oluşturmazlar. Cari açık nedeniyle döviz kurları sürekli artış gösterdiğinden kur farkları dendiğinde önem teşkil eden aleyhteki kur farklarıdır.
Yatırımların aktifleştirildiği tarihten sonraki dönemlere ait olanların ise ilgili bulundukları yıllarda doğrudan gider yazılması veya maliyete eklenmesi isteğe bırakılmıştır. Benzer şekilde aktifleştirme işleminin gerçekleştiği dönemde sonraki dönemlerde oluşan lehe oluşan kur farklarının kambiyo geliri ya da maliyetten düşürülmesi isteğe bırakılmıştır. Burada bir koşul daha getirilmiştir. İster lehe oluşsun ister aleyhte oluşsun seçimlik hak ilk kez nasıl kullanılmışsa sonraki yıllarda da aynı yöntem geçerli kılınmıştır.
Vergicilikte giderleştirme, vergi matrahının azalması ya da zararın yükselmesi sonucunu doğurur. Buna karşın aktifleştirme ise bilanço rasyolarını olumlu hale getirir; kredibilitesi yüksek bilanço yaratır. Hülasa kimi işletme için vergi önemli bir yükken, kimisi için kredi temini yaşamsal önem teşkil etmektedir. Bugüne kadarki uygulamada konuya vergi odaklı yaklaşılması anlaşılır bir şeydir. Ancak gelinen aşamada gerek üretim ve istihdamın devamı ve gerekse vergi kaynağının korunması açısından işletmelerin varlığını sürdürebilmeleri en önemli konuya dönüşmüştür. Faiz dışı fazlada zorlanan işletmeler, canlarına tak eden faiz ve kur farklarını muhasebeleştirirken; ister aktifleştirir, ister gider yazar elleri sonuna kadar rahat olmalıdır. Bu alanda stoklarla ilgili faizlerin değerlemesinde uygulanan formül, doğru bir yol gibi durmaktadır.
Dünya
Henüz kimse yorum yapmamış, ilk yorum yapan siz olun.